Categories
Hikayeler

GECE UÇUŞUNDA MOTORUN BİRİ GİDERSE

YAŞANMIŞ HAVACILIK HİKAYELERİ: 7

Tarih: 1996 yılı Ekim ayı

Yer: Ankara- Kars arası

Pilotlar: Mustafa Bozer, İlker Sarper, Kenan Sönmezocak

1996 Yılı Ekim ayının soğuk bir cumartesi günü akşam üzeri hava kararmak üzereydi. Ankara Etimesgut Hava Alanı’nda Cheyenne III A (Şayen 3 A) tipi pervaneli, çift motorlu turbo prop uçağı acele kalkış için son hazırlıklarını yapıyordu. Bu seferki uçuş planında inilecek meydan bölümüne Uluslararası Sivil Havacılık Kurumunca Kars Hava alanının kodu olan LTCF yazılmıştı. Uçuş, bir aksilik olmazsa tahmini iki saat sürecekti.

Türk Hava Kurumu, icra organı olan Türkkuşu’nun pilotlarına, kalp krizi geçiren bir kadın hastayı Kars’tan alıp, Ankara’da daha modern bir hastaneye getirme görevini vermişti. İki pilot ve yedi yolcu kapasiteli TC FAH kuyruk isimli uçak, iki pilot bir teknisyen, hastanın kocası, hastanın babası ve o anda görevli olmayan ama pilot olan arkadaşları Kenan Sönmezocak olmak üzere, toplam altı kişi ile havalanmak üzere pist başına hareket etti. Hasta olan kadın Kars’ta görevli, kocası ise Ankara’da görevliydi ve her ikisi de doktordu.

TC-FAH Cheyenne PA-42 3A

Hastanın durumuna göre, fazla koltuklar Kars’ta sökülmek için de bir plan yapıldı. Kalkış için, her biri 720 beygir gücünde iki güçlü motoru ile askeri 11 pist başına gelen uçağın son kontrolleri yapıldı. Her şey yolundaydı, motorlar tam güçle çalışırken uçak frenlerini bıraktı ve pistte koşmaya başladı. Uçuşu solda oturan Kaptan Pilot Mustafa Bozer yapıyordu. Sağ koltukta Kaptan Pilot İlker Sarper ise kule konuşmaları ve göstergelerle ilgileniyordu. Kalkıştan hemen sonra iniş takımları gövde içine alındı.

Cheyenne PA-42 3A Kokpit

Etimesgut Havaalanı arkalarında kalmıştı ve uçak hızla tırmanıyordu. Pilot tam takatta çalışan motorların devrini çok az düşürdü ve tırmanış ayarını yaptı. Uçak doğuya doğru tırmanışa devam ederken, bulut içi oldu ve birkaç dakika sonra da bulut üstüne çıktı. On dakika daha süren tırmanıştan sonra uçak planlanan yüksekliğe çıktı ve düz uçuşa geçti. Sağda oturan pilot telsizden, irtifalarını Ankara Trafik Kontrol’e bildirdi. Pilot Bozer gaz kollarını biraz daha geriye çekerek motorları ‘düz uçuş’ rejimine ayarladı ve uçağı otomatik pilota bağladı. Belirlenen zamana, kurallara ve yüksekliğe uygun olarak, Ankara- Erzurum arasında L 615, Erzurum- Kars arasında ise W 27 isimli havayolunu kullanacaklardı. Şimdi motorlar düz uçuşta, daha düşük ve ekonomik bir devirde çalışıyordu. Uçak saatte 240 knot (445 km) süratle gidiyordu ve tribün içi motor hararetleri ise 720 derece santigrattı. Tam doğuya Sivas’a uçuyorlardı ve altlarında her yer karlıydı. Yol boyunca üstlerinden geçtikleri yerler, uçaktan ancak bulutların müsaade ettiği kadar görünüyordu. Uçuşun 1. saatinde Sivas’a varıldı. Daha önlerinde Erzincan, Erzurum geçilecek, sonra da Kars’a ineceklerdi. Bu da en az bir saat sürecekti. Denizden sekiz bin metreye yakın bir yükseklikte uçuyorlardı ve dışarıda hava eksi 35 santigrat dereceydi.

Karanlık gökyüzünde, yıldızlar yerde göründüğünden daha iri ve parlaktı. Bozer’in çayı gelmişti ve yanında bir sigara iyi gider diye düşündü. Sol elini uçuş üniformasının iç cebine attı ve bir sigara yakmak istedi ama kurallar, uçak içinde yolcu varken sigara içilmesine müsaade etmiyordu. ‘Hay bu kuralın’ diye içinden söylendi. Sağ koltuktaki pilot Sarper’in kuru havadan dolayı ağzı kurumuştu, teknisyen Atilla Kıran’dan su istedi ve arka tarafta yolculara baktı. En arkada hastanın babası karanlıkta meraklı bir vaziyette camdan aşağıya bakıp bir şeyler görmeye çalışıyordu. Yanındaki koltukta oturan doktor olan damadı ise başının üzerindeki lambayı açmış ve bir şeyler okuyordu. Bunlar muhtemelen çantasından çıkardığı, kalp krizi ile ilgili bazı bilgi notlarıydı.

Cheyenne 3A

Teknisyen onlara iki çay servisi yaptı ve onların iki sıra önünde Kenan’ın yanına oturup sohbete başladı. Konu uçaklardı ve Kenan’a ”Şu Amerikalı’ları anlamıyorum ‘Hem Kızılderili’lerin topraklarını ellerinden alıp öldürdüler, bütün kötülükleri yaptılar, hem de kabile isimlerini imal ettikleri arabalara, uçaklara verdiler, Navajo, Siyu, Dakota, Cheyenne, Çeroke gibi’ dedi. Kenan da ‘ Amerikalı’lar bazı araba markalarına dayanıklı oldukları imajını vermek için vahşi hayvan isimlerini verdiler. Yaptıkları kötülüklerden vicdan azabı çektikleri için uçak markalarına da kabile isimlerini koymuş olabilirler’ dedi. Uçağın motorlarının gürültüsünden olsa gerek içeridekiler birbirleriyle biraz yüksek sesle konuşuyorlardı. Her uçuşta olduğu gibi bu uçuşta da hafif bir gerginlik vardı. Bu gerginlik gece uçuşlarında, gündüz uçuşlarına göre daha çoktur. Sivas’tan sonra Erzincan sınırları da geçildi ve Erzurum’a doğru yol alıyorlardı. Altlarında büyük yerleşim yerlerinin ışıkları daha yaygın ve belirgin, küçük köy ışıkları ise daha titrek ve cılızdı. Yüksek dağların, zirvelerinin karlı silüeti, Ay ışığının yansıması ile ürkütücü görünüyordu. Pilotların önündeki göstergelerin solgun ışıkları ise kokpite romantik bir hava veriyordu. O yükseklikte, arada sırada Türkiye hava sahasındaki diğer uçakların konuşmaları, bazen net bazen cızırtılı, bazen Türkçe, çoğu zaman da İngilizce duyuluyordu.

Uçuşu hala Bozer yapmakta, Sarper ise görev dağılımları çerçevesinde diğer işlerle ilgilenmekteydi ve bu arada en son geçtikleri yerleri ve saatini not alıyordu. Elini arkasındaki uçuş çantasına attı ve çıkarttığı bir kitaptan Kars hava alanının telsiz yaklaşma frekansını, pist ve park edecekleri apron hakkındaki bilgileri Bozer’e anlattı.

Erzurum’a yaklaşırken pilotlar sol motorun periyodik homurtusunda bir değişiklik duydular ve hemen birbirlerine baktılar. Değişen motor sesini teknisyen ve pilot arkadaşları Kenan da fark etmişti. Şimdi herkes tedirgindi ve bir problemle karşılaşacaklarına yüzde yüz eminlerdi. Gözler, göstergelerden gelecek işaretleri merakla bekliyordu. Arkalarında oturan Kenan, hemen uçaktaki acil durumlarda yapılacak işlerin anlatıldığı el kitabına uzandı. Bozer uçağı otomatik pilottan çıkarıp kumandaları manuele aldı ve camdan iki metre uzağındaki sol motora baktı ama o karanlıkta herhangi bir şey görünmüyordu. Bir numaralı yani sol motor hararet göstergesi şimdilik normaldi ancak yağ basıncında hafif bir salınım ve arkasından düşüş görüldü. Böyle devam ederlerse, yağ miktarı ve basıncının düşmesinden dolayı motor sıcaklığında yükselme de bekleniyordu.

Kenan kitapta ilgili bölüme bakıp, yapılacak işleri maddeler halinde pilotlara okudu. Kitapta motorun eksilmiş yağla çalışması durumunda hasar görmemesi için hemen durdurulması gerektiği yazıyordu. Arıza şimdilik belliydi, motor sağlamdı, yağın basıncı ve miktarı azalmıştı ama hararet henüz yükselmemişti. Bu arızaya sebep olan faktörün ne olduğunu henüz hiç biri bilmiyordu. Ancak motor güvenilmez ve her an elden gidecek gibiydi. İnişte frenleme ve bir aksilik olup da pas geçme durumu olursa tekrar yükselmeleri için arızalı motora kısa bir süre ihtiyaçları olabilirdi. Motoru durdurup inişte tekrar çalıştırmayı düşündüler. Ama kullanma kitabına göre motorun kapatıldıktan sonra soğuması için en az yarım saat beklemesi gerekiyordu. Hararet yükselmemişti onun için motoru kapatmadılar, tamamen elden çıkmaması için gazı kestiler ve üzerindeki gücü aldılar. Pervanenin, üç palinin açıları ile oynayarak, hatve ayarı denilen işlemi yaptılar. Palleri yere paralel duruma yani ‘feder’ dedikleri pozisyona getirdiler. Şimdi pervane, daha yavaş ve ‘avare kasnak’ diye tabir edilen şekilde dönüyordu, ancak uçuşa hiçbir katkısı yoktu. Sağ motora biraz daha güç verdiler ve uçak sol kanat 5 derece hafif kalkık vaziyette, düz uçuşuna devam ediyordu. Önlerindeki ilk meydan olan Erzurum hava alanına inişi planladılar.

Erzurum kuleye durum anlatıldı ama alan akşam 17.00’den sonra uçuşlara kapalıydı. Kule ‘acil iniş talep ediyor musunuz’ diye sordu. Bozer, Sarper’e hayır anlamında başını yukarı kaldırdı. Sarper de kuleye ‘acil durum deklare etmeyeceklerini’ söyledi. Kule de, ‘ normal iniş isterseniz yarım saatte alanı açıp hazır hale getirebiliriz’ dedi. Pilotlar, yarım saat meydan üzerinde beklemektense Erzurum’dan 20-25 dakika uzaklıkta olan Kars’a devam etme kararı aldılar. Hasta o anda Kars Havaalanı’na henüz gelmiş, kendisini Ankara’ya götürecek uçağı ambulansın içinde bekliyordu. Konuşmaları yapan Sarper, Kars Havaalanı frekansına geçerek durumlarını bildirip ‘arıza sebebiyle hastayı alıp Ankara’ya götüremeyeceklerini’ kuleye söyledi. Bu konuşma üzerine, hasta hastaneye geri götürüldü.

İki pilot tek motorla düz uçuş, süzülüş ve iniş kurallarını tekrar gözden geçirdi. Uçakta çalışan sağ motor uçağın burnunu sola doğru kuvvetle itiyordu. Uçak verilen kumandalara pek itaat etmiyordu ve deyim yerindeyse, sola doğru alıp başını gitmek istiyordu. Aynı zamanda asfaltta giderken, toprak yola düşen bir araba gibi hafifçe sarsılıyordu. Kitaptaki kurallara göre bu uçak tek motorla düz uçuş yapabiliyordu. Önlerinde, gecenin o ürkütücü koyu karanlığında stresli bir yarım saatleri daha kalmıştı. En arkada hasta babası ve eşi bir şeylerin ters gittiğini fark etmişlerdi. 4 metre önlerindeki konuşmaları motor sesinden duyamıyorlardı ama meraklı ve tedirgin bakışları, uçuş ekibinin devamlı üzerindeydi.

Kars Havaalanı

Teknisyen Atilla, en arkada oturan iki yolcuya kısa bir bilgi verdi. ‘Sol motorun arıza yaptığını, bundan sonra yarım saatlik yolculuğa tek motorla devam edeceklerini’ söyledi. ‘Sakin olmalarını, bu problemin şimdilik hayati bir tehlike yaratmadığını, tek motorla da uçuşun güvenlikli olacağını’ anlattı. İki yolcu, teknisyene birkaç soru sordu, teknisyen onlara aydınlatıcı bilgileri onların anlayacakları şekilde açıkladı ve tekrar ön tarafa geçti. Hastanın babası ve kocası heyecanlıydı, gece karanlığında suratları iyice asılmıştı. Doktor bu arada okuduğu notları toplayıp çantasına tıkıştırmıştı. Göstergeler, pilotlar tarafından dikkatle izlenmekteydi ve şimdi herkes, sağ motorun Kars’a inene kadar arıza yapmaması için içinden dua ediyordu. Zaten az sonra düz uçuştan süzülüşe başlayacaklardı ve sağlam motor zorlanmayacaktı. Bir hastaya yardım etmek için yola çıkan ekip şimdi kendi dertleri ile uğraşıyordu.

Hemen arkalarında oturan, havacılık tabiri ile ‘sepet uçan’ pilot Kenan Sönmezocak ve pilot arkadaşları arasında yapılacak işlerle ilgili fikir alışverişi başlamıştı. Herkesin moralleri bozuktu, ancak sakin konuşuyordu. Kars kuleye son durum ve o anki yerleri hakkında bilgi verdiler. Kule: ‘bir şeye ihtiyacınız var mı, acil iniş deklare edecek misiniz’ diye sordu. Sarper: ‘ herhangi bir şeye ihtiyacımız yok, acil durum deklare etmiyoruz’ deyip kibarca teşekkür etti. İki kaptan pilot aldıkları eğitim ve tecrübelerine çok güveniyordu. Pilotlar,bir İngiliz ata sözü, ‘cesaret; problemler karşısında gösterilen zerafettir’ lafına uygun olarak gayet sakin ve kibar davranış sergiliyorlardı. Problemler karşısında kibarlık ve soğukkanlılık, genellikle tecrübeli pilotların çoğunda vardı. Uçaktakilerin moralleri, havaalanına yaklaştıkça yavaş yavaş düzeliyordu. Pilotlar için tek motorla iniş problem değildi. Pist uzundu ve bu uçakla tek motor iniş eğitimini birçok kez ve değişik hava şartlarında yapmışlardı. Kars’a belirli bir uzaklıkta kuleden yaklaşma ve alçalma için izin istediler. Kars kulenin müsaade etmesi üzerine süzülüşe başladılar.

Bir süre süzülüşten sonra, bulutlara girdiler ve bir süre bulut içinde uçtular. Bulutların altından çıktıkları anda, uzakta Kars hava alanı uçuş kulesinin dönen ışığı ve pistin yaklaşma ışıkları göründü. Kenan arkada yerine geçti ve koltuk kayışlarını daha sıkı bağladı. Piste yaklaşma devam ederken iniş takımları açıldı ve iki dakika sonra uçak,180 km’nin altında bir hava süratle, tekerleklerini cıyaklama sesi ile 3500 mt uzuluğundaki pistin başına koydu. Süratin kendiliğinden azalması için bir süre bu şekilde gidildi. Pilot,sol ve sağ motorun pervane açısını terse getirdi. Yani pervane uçuşta havayı önden alıp arkaya yollarken şimdi ise havayı arkadan alıp öne yollayarak, fren görevi görüyordu (Reverse). Bozer bilhassa arızalı sol motora dikkat ederek, gazları yumuşakça birkaç defa açıp kıstı. İstikameti kaçırmadan uçak artan motor gürültüsü ile biraz daha yavaşladı ve sürati iyice düştü. Tekerlek frenleri ancak düşük süratte kullanılırdı, eğer daha yüksek süratte kullanılırsa balataların harareti lastikleri patlatırdı. Pilot ayaklarının altında havada ve yerde dümen için kullanılan sağ ve sol pedalların, fren olarak kullanılan üst kısımlarına yumuşakça bastı. Ama o da ne, sağ fren az tutuyordu, ve yirmi metre sonra tamamen tutmaz oldu. Bozer ‘sağ fren gitti’ dedi, sol motordan sonra sağ fren de gitmişti. Uçağı durdurmak için önlerinde mesafe yeterliydi ancak sol frene, balatanın çok ısınmaması için fazla yüklenmedi. Biraz sol tekerlek frenini biraz sağ motor frenini de kullanarak uçağı 500 metre sonra normal koşan bir adamın süratine ancak indirdi.

Kenan Sönmezocak – Mustafa Bozer – Bülent Kılıçtepe (Türkkuşu,1996)

Uçak bu süratiyle adeta kendini pistten aprona attı ve en yakın bir yerde durdu. Çünkü uçak yerde manevralarını ön teker dümeni yanında, iki motor ve iki tekerlek frenlerini senkronize kullanarak yapabiliyordu. Mesela iki motorlu uçaklarda sağa dönüşlerde, dümenin sağ pedalına basılır, sağ motoru kısılır, sol motora gaz verilir, sağ frene de yumuşak basılırsa uçak rahatça sağa dönerdi. Sola dönüşlerde ise bunun tersi yapılırdı. Şimdi uçak arızalı bir motor ve tutmayan bir fren ile yerde manevra yapma kabiliyetinin yarısını kaybetmişti. Motorlar durduruldu ve Bozer arkaya dönerek ‘hadi beyler geçmiş olsun’ dedi.

Ankara’da başlayıp, gece uçuşunun verdiği gerginlikle devam eden yolculuk, sol motorun ve sağ frenin kaybedilmesi neticesinde bol stres eşliğinde Kars’ta son buldu.

Havacılar kendi aralarında bu çeşit stresli uçuşlardan sonra ‘uçuş nasıl geçti?’ diye soranlara ‘Yusuf beyle uçuldu’ diye cevap verirler. Bu uçuş da Yusuf beyle yapılan uçuşlardan biriydi. Pist ve apron hariç, her taraf karlıydı ve hava sıcaklığı eksi 5 dereceyi gösteriyordu. Uçuş sağ salim bitmişti ama yapılacak iş daha bitmemişti. Kuleden bir görevli uçağın yanına geldi, uçağı olduğu yerden kaldırıp yüz metre ileriye park etmeleri gerektiğini söyledi. Zaten küçük olan apronda, uçak o an bulunduğu yerde kalırsa ertesi gün gelecek yolcu uçaklarının giriş ve çıkışlarında problem yaratacaktı. Gelen görevlilerle beraber uçaktan da beş kişi inerek uçağı apronun uygun bir yerine itmeye başladı. O anda soğuktan elleri uçağın alüminyum gövdesine yapışıyordu. İki saat evvel Ankara’dan yola çıkan ekip şimdi buz gibi havada ve apron ışıklarının altında üşüyordu. Herkes soğuktan omuzları kalkık vaziyette sol motor başında teknisyenin yaptıklarını merakla takip ediyordu. Uçuş ekibinin üzerlerinde kravatlı, şık üniformaları ve mevsimlik pardesüleri vardı.

Kenan’ın soğukla arası iyiydi ama Sarper zayıf olduğu için soğuğu hiç sevmiyordu. Ankara’da Türkkuşu’nda brifing odasında, dershanede, dinlenme salonunda veya yemekhanede kalorifere veya sobaya en yakın oturan pilot kimdir diye sorarsanız, herkes İlker Sarper’dir diye cevap verir. Bozer ise ekip lideri olması sıfatıyla başlarına gelen bu hesapta olmayan durum karşısında ne yapmaları gerektiğini planlıyordu. Sol motorun kaportası yağ içinde kalmıştı. Ancak yağın nerden aktığını kaportayı söktükten sonra görebileceklerdi ve ekip motor başında arıza ile ilgili fikir yürütmeye başladı. Teknisyen motor ve fren arızasını detaylı inceleme işini gündüz gözüyle yapmaları gerektiğini söyledi.

Uçağı emniyete aldılar ve ana binaya doğru giderlerken, Kaptan Bozer alışkanlıktan elini ceketinin iç cebine attı ve çok sevdiği sigarasını yakmayı düşündü ama apronda sigara içmek yasaktı. ‘Hay bu kuralların’ diye içinden söylendi. Uçağın ekibi planlarını, Ankara- Kars- Ankara uçuşu sırasında uçaktan inmeyeceklerini düşünerek yapmışlardı. Hatta Kars’ta motor bile durdurmadan hastayı alıp döneceklerdi. Ancak Ankara’daki hesap Kars’ta tutmadı. Az evvel stres ve terden bunalan, şimdi ise soğuktan büzülen altı adam hızlı adımlarla aprondan ana binaya doğru ağız ve burunlarında su buharları çıkartarak yürüyorlardı. Sarper ‘arkadaşlar hayat böyledir, az evvel uçakta bir yerlerimiz terliyordu, şimdi ise aynı yerlerimiz donuyor’ dedi. Bu espri herkese biraz iyi geldi ve güldü. Havaalanı nöbetçi müdürün odasına geçildi ve ısmarlanan çaylarını içerken durum muhakemesi yapıldı. Bozer ön bilgiyi vermek için cep telefonundan Ankara’yı aradı, olayı duyan Türk Hava Kurumu Kars Şube Başkanı da alana gelmişti. Doktor ve hasta yakını hastaneye gitti. Üç pilot ve teknisyen 6 kilometre uzakta olan şehirde önce hastaneye gidip hastayı ziyaret etti. Ertesi gün yapılacak işler konuşuldu. Hastanın kalp krizi değil de kalp spazmı geçirdiği anlaşıldı. Hasta, babası ve kocası pilotlara, ertesi günkü yolcu uçağı ile Ankara’ya dönebileceklerini söyledi. Hastaneden çıkan ekip daha sonra da bir lokantaya gidip karınlarını doyurdular.

Cheyenne 3A

Kaloriferli sıcak bir otelde iki oda buldular. Tek kişilik odaya teknisyen, üç kişilik odaya da üç pilot yerleşti. Kaloriferler el dokunamayacak kadar sıcaktı ancak o soğukta odayı zor ısıtıyordu. Otelci, adam başına beşer battaniye verdi. Sarper’in üstüne tam on tane battaniyeyi serdiler. Sarper tuğla kalınlığındaki battaniyelerin altında ancak ısınabilmişti. Kenan da iki battaniye arasında dürüm gibi sarılarak yattı. Bozer banyoya girdi ve şükür namazı kılmak için abdest aldı. Daha sonra o da, üç battaniyeye sarılarak yattı. Yattığı yerden Sarper’e hitaben ‘İlker senin kurumdaki lakabın ‘sakar’ değil miydi?’ diye sordu ve bu lafa üçü de güldü. Çünkü İlker Sarper’in uçuşlarda başından çok olay geçtiği için, havacılık camiasında lakabı ‘sakar’ dı. Stresin verdiği yorgunluktan olsa gerek, herkes hemen derin bir uykuya daldı. Sabah erkenden otelin karşısındaki börekçide kahvaltı yaptılar ve havaalanına bir taksi ile gittiler.

Apronda motor kaputunu açan teknisyen patlamış bir yağ hortumunu sökerek pilotlara gösterdi. Motorun diğer aksamlarını ve freni tutmayan sağ tekerleği de inceledi. Onun da yeni bir parçaya ihtiyacı vardı. Bozer Ankara ile telefonla tekrar görüşerek arızaları tespit ettiklerini söyledi ve ihtiyaçları olan malzemeyi bildirdi. Türkkuşu’ndan iki teknisyen o gün Ankara’dan gelen Türk Hava Yolları uçağı ile, yanlarında getirdikleri malzemelerle Kars havaalanına indi. Yolcu uçağı bir saat sonra Kars’tan Ankara’ya götürmek için aldığı yolcular arasında, kalp spazmı geçiren hasta, babası ve doktor olan kocası da vardı. Üç teknisyen, bir saat içinde patlayan hortumu değiştirdi. Yağ konuldu ve motor yerde çalıştırılarak bazı testlerden geçirildi. Bu arada sağ frenin arızası da giderildi. Havanın kararmasına bir saat kala bütün işler bitmişti. Ankara’ ya uçuş planı dolduruldu, dönüş için her şey hazırdı. Pilotlar kalkış sırasında, Kars-Ankara yol boyunda ve Etimesgut havaalanındaki hava durumlarını öğrenmek için meydan meteorolojiye uğradı. Meteoroloji mühendisi onlara istedikleri bilgileri söyledi ve camdan dışarı baktı. Onlara tırmanırken girecekleri bulutun taban ve tavan yüksekliğini yılların tecrübesine dayanarak tahmini olarak verdi. Üç pilot ve üç teknisyen iki saat sürecek uçuş için uçağa bindi. Uçağı yine solda oturan Mustafa Bozer kullanıyordu. 06-24 Pistinde Kuzey Doğu’ya doğru kalkışa hazırlanırken kuleden hafif telaşlı sesle bir ikaz geldi. ‘Tango, Çarli, Fokstrot, Alfa, Hotel ( TC- FAH) Kalkıştan sonra hemen soldan, Batı istikametine dönünüz. Ermenistan sınırına yaklaşmayınız. Ermenistan sınır birlikleri o bölgede topçu atışı eğitimine başladı, bir kaza olmasın’ dedi. Pilotlar birbirlerine baktı. Bozer ‘bir bu Ermenistan’ın topçuları eksikti’ dedi. Uçak, içinde 6 kişi olduğu halde, motorları maksimum güçte, pistte koşmaya başladı. Kalkıştan hemen sonra tırmanışta tekerleklerini içeri alırlarken soldan sert bir dönüşle yönünü tam batıya, Ankara’ya çevirdi. Pist başında konulan flaplar normale alındı. Kuledeki görevlilere teşekkür ettiler ve iyi görevler dilediler, kule de onlara iyi uçuşlar diledi. Meteoroloji uzmanının dediği yükseklikte bulut içi olduklarında Sarper ‘adam bulut tabanını doğru söylemiş’ dedi. Ancak tırmanma bulut içinde uzun sürdü. Uzmanın dediği yüksekliğe ulaşmalarına rağmen bulut üstü olamamışlardı. Sarper bu sefer de ‘adamın bulut tavan tahmini tutmadı’ diye söylendi. Uçak nihayet bulut üstü oldu ve hava pırıl pırıldı. Tam önlerinde batmakta olan sarı kızıl arası, solgun sonbahar güneşine doğru süratle uçarken her şey normaldi. Planda yazılan yüksekliğe çıkıldığında, Bozer uçağı otomatik pilota bağladı. Teknisyen Atilla uçaktaki meslektaşlarına çay servisine başlamıştı. İçinden, ‘inşallah başka aksilik olmaz da, Ankara’ya sağ salim ineriz’ diye düşünüyordu. Bozer sağ elindeki çayı yudumlarken, keyfi yerindeydi ve arkadaki dört arkadaşına baktı. Hepsi aralarında koyu bir sohbete koyulmuştu. Aklına sevdiği sigarası geldi. Sol elini iç cebine atarak bir sigara çıkarttı ve yaktı. Derin bir nefes çekerken, bu sefer içinden kurallara söylenmedi. Çünkü kurallara göre pilotların, uçakta ticari yolcu varken sigara içmeleri yasaktı. Ama o anda uçakta yolcu olarak kimse bulunmuyordu..

Mustafa Bozer – Bülent Kılıçtepe (1997)


Bülent KILIÇTEPE

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *