YAŞANMIŞ HAVACILIK HİKAYELERİ:1
Tarih:18 Ağustos 1978 saat 17.00.
Yer: Ünye eski çimento fabrikası önü.
Plt.Sadık Sindel ,Plt.İlker Sarper
1978 yılının Ağustos ayında, hava yaz olmasına rağmen mevsim normallerine göre serin ve çok yağışlıdır. Samsun-Hopa arasındaki il ve ilçelere Türk Hava Kurumu’nun tanıtım broşürlerini atmak için havalanan 2 adet Alman malı Siat 223 Flamingo marka tek motorlu uçak, görevlerini yapmışlar, pilotlar dinlenmek üzere Trabzon’da yatıya kalmışlardı. Sabah Hopa’ya gitmişler orda da döviz atma görevini bitirdikten sonra Samsun’a geri dönmektedirler. Atılan broşürlerde kurum tanıtılmakta, havacılığın güzel tarafları gösterilmekte, gençliğin havacılığa ilgi duyması için yapılan çalışmalar anlatılmaktadır. Bu sayede vatandaşlardan kurban derilerinin kuruma bağışlanması istenmektedir.
Dönüşte Trabzon’da askeri hava alanından yakıt alırlar. Bu arada ayak üstü içtikleri çaylardan sonra tekrar motor çalıştırırlar . Batıya,Giresun ve Ordu üzerinden Samsuna doğru deniz üzerinden sahile paralel yaklaşık 800 metre yüksekte uçmaktadırlar. Birinci uçağın pilotları Süreyya Gürpınar ve Eftal Erçakar’dır.Kuyruk ismi TC-EAA olan ikinci uçağın pilotları Sadık Sindel ve arkadaşları arasında ‘sakar’ olarak lakap taktıkları İlker Sarper’dir. Ordu geçilir.Fatsa’ya doğru yol alınır. Fatsa’dan sonra Ünye ve Çarşamba’nın da üstünden uçarak Samsun’a varmayı gece Samsun’da, istirahata çekilip,sabah erkenden Ankara’ya devam etmeyi planlamaktadırlar. Aslen Çarşamba’lı olan Sadık Sindel memleketini bir gün önce havadan görmüştür. Az sonra tekrar havadan görmeyi düşünmektedir.
Sol tarafları Karadeniz’in dik yamaçlı ve yemyeşil dağları ile çevrilidir. Hırçın Karadeniz’in üzerinde bulutlar ,denizcilerin tabiriyle beyaz kuzucuklar , irileşmiş ve çoğalmışlardır. Kuzeyden,Karadeniz üzerinden gelen sert yan rüzgar uçağı çok sarsmaktadır. Uçak kuyrukta bulunan dikey stabilizenin sağdan aldığı rüzgarın şiddetiyle sağa,rüzgarın içine burnunu daldırmak istemektedir. Bulut tabanı da yere iyice yaklaşmıştır. Pilotlarda motor durursa kuşkusu hep vardır. Ama şu anda daha da çoğalmıştır. Çünkü altlarında düz arazi yoktur. Motorun ritmik homurtusu eşliğinde iki uçağın pilotları telsizden kendi aralarında sohbet etmektedir. Muhabbetin ana konuları tabii ki bulundukları ortamla ilgili havacılık konularıdır. Önlerinde sahile paralel uçan diğer uçaktaki arkadaşları hava ve altlarındaki arazi hakkında bilgi vermektedir.
Fatsa’dan sonra dağların Karadeniz’le birleştiği dik yamaçlar son bulmuş, altlarında arazi düzleşmeye başlamıştır. En son öndeki uçaktan pilot İlker Sarper’e telsizden ‘altlarında acil bir durumda inilebilecek düz araziler var ‘diye bilgi gelir.. Ünye’de geride bırakılmak üzeredir. Uçuş batıya doğru devam etmektedir. Uçuşu yapan İlker Sarper,Ünye üstlerinde kıyıdan 300 m. açıkta uçağı kullanırken sağındaki koltukta Sadık Sindel kafası hafif arkada ,gözlerini dinlendirmek için kapatmıştır. Sindel on dakika kadar önce, uçuşa devam etmesi için, kumandaları meslektaşına vermiştir. Bu arada pilot İlker,Sindel’e ‘hocam motor giderse ne yaparız’ diye sorar. Hafif arkaya kaykılmış vaziyette oturan Sindel ‘bu ne kötü soru’ der gibi yan yan bakar ve cevap vermez. Bu sorudan bir iki dakika sonra motorun ritmi bozulur. Arkasından da motordan düzensiz sesler gelmeye başlar. Motorun garip bir şekilde teklemesi üzerine o ana kadar meslektaşına güvenerek günün yorgunluğundan olsa gerek tilki uykusu vaziyetinden zıplayarak uyanan kıdemli pilot Sindel ‘kumanda bende’ der ve uçuşu ele alır. Acil durumda pilotların yapacakları görev paylaşımını yaparlar. Biri uçuşu yaparken diğeri de motoru normal hale getirmeye çalışmaktadır. İstikameti kara tarafına çevirirler. Motorda yarım dakika kadar süren aksırma ve tekleme başlamıştır.. O ara pilotlar motorun gaz ayarları ve pervane açısı ile oynayıp yakıtı ve motor devirlerini arttırmaya çalışırlar. Uçakta çekiş düştüğünden havada tutunamamakta süzülüş pozisyonuna girip,burnunu yukarı kaldıramamakta ve irtifa kaybetmektedir. Motorun dengesiz öksürmeleri az sonra tamamen sona erer ve motor tamamen durur . Önlerindeki iki palli pervane artık dönmemektedir. Motor tamamen gitmiştir ve tekrar çalıştırmayı denerler ,ancak çalıştıramazlar. Bir daha denerler yine motor çalışmaz. Uçak artık daha hızlı irtifa kaybetmektedir. Zaten altlarında tekrar çalıştırmayı deneyecek mesafe de kalmamıştır.
Motor çalıştırmayı bırakırlar ve mecburi iniş kararı alırlar. Ünye sol arka taraflarında kalmıştır. İniş için Ünye-Samsun karayolunu planlarlar ancak bir gidiş-bir gelişli karayolu trafiği çok yoğundur. Kara tarafı ise çok engebeli ve ağaçlıktır.Hem bu süzülüşle karaya kadar yetişemeyebilirler. Denize iniş kararı alırlar.Az evvelki tatlı sohbetin yerini eğitimlerinden öğrendikleri ‘denize mecburi iniş kuralları ’almıştır. Telsizle konumlarını bildirmeye bile vakitleri yoktur.İleride önlerinden uçan ama o havada göz teması olmayan diğer uçaktaki arkadaşlarına bile bilgi veremezler.
Benzin akışını keserler,batarya jeneratörünü ve manyetoyu kapalı(off) durumuna getirirler. Bacak arası,bel ve omuz kayışlarını iyice sıkarlar ve kilitlerini tekrar kontrol ederler… Kurallar kısa ve kesin konuşmalarla uygulanır. Uçağı dalgalara paralel ve bir dalga tepesine gelecek şekilde havada uçabileceği en düşük süratle,perdövites süratiyle,suya indirmek için hazırlıklarını yaparlar. Artık hazırlardır. Ortalama 120 km süratle bir daiga tepesine önce kuyruk sonra gövde daha sonra öndeki motor bölümü çarpar.Ancak korktukları esas problem;Uçağın iniş takımları sabit olduğu için suyla temas eder etmez,öne doğru kapaklanarak burun üstü takla atıp terse geçme durumudur.Uçak suya havada kalabileceği en düşük süratle çarpar. Fakat terse geçmez.Ama kendisini tamamen örten iki büyük dalgadan sonra su üstünde,düz durumda, üst cam kapısı(kanopi) kapalı vaziyette beş on saniye kadar sandal gibi durur ve akabinde önündeki motorun ağırlığı ile burun üstü suya gömülmeye başlar.
Denize başarılı iniş neticesi yaralanmayan pilotlar emniyet kemerlerinin tokasını açıp kurtulurlar ve üstlerindeki kanopini kilidini açarak suya atlarlar.Kıyıya 25-30 m. uzaktadırlar.Sahile yüzmeye başlarlar.Ancak uçuş tulumlarının göğüs ve paça ceplerindeki harita,defter kalem gibi malzemeler, onların yüzmesini zorlaştırmıştır.Buna rağmen kıyıya kadar yüzmeyi becerirler.Uçak ise üç tekerinin üzerinde,suyun 3-4 m. altındadır.
Çıktıkları sahil Ünye-Samsun karayolunun hemen yanıdır.Kıyıda durumu gören araç sahipleri birikmiştir.Yüzerek karaya çıkan pilotlar yakın bir eve götürülürler.Soğuk ve stresten çok üşümüşlerdir. Yakınlardaki bir yerden Ankara’yı, kurumlarını telefonla arayıp bilgi vermeleri için olay yerine gelen jandarmadan yardım talep ederler.Samsun Hava alanını ve Ankara’da Etimesgut’ta bulunan Türk Hava Kurumu’nun icra organı olan Türk Kuşu’nu ararlar .Ankara’dan uçağın karaya çıkartılarak tatlı suyla yıkanması talimatını alırlar.Tekrar denize girerek su altındaki uçağı ön tekerinden halatla bağlayarak bir vatandaşın traktörü ile karaya çekerler ve belediyenin imkanları ile tatlı suyla yıkarlar.Bölgedeki bütün vatandaşlar ve jandarma çalışmalara yardım etmektedir.
Uçağın arka tekeri ve kuyruğu deniz kenarında, pervanesi ise karayolunun banketindedir.Olay yerine gelen jandarmaya,uçağı koruması için teslim ederler. Uçağın tekerlerinin önüne ve arkasına taş koyarken bir İstanbul türküsü olan ‘arabaya taş koydum civanım’ türküsü akıllarından geçer. Etraflarına biriken Ünye’liler ikisini de çok iyi ağırlar.Kendilerine giyecek elbise ayakkabı ve çamaşır verirler. Geceyi yakındaki Ünye’li bir vatandaşın evinde geçirirler.
Ertesi gün Sadık Sindel Samsun’a gider ve oradan bir otobüsle Ankara’ya geçer.İlker Sarper ise aynı yerde hayırsever Ünye’li bir vatandaşın evinde Ankara’dan gelecek ekibi beklemektedir.Birkaç gün sonra pilot Sindel Türk Hava Kurumu’nun kamyonetiyle başlarında kurumun baş teknisyeni Necati Topgül olmak üzere tamir ekibiyle geri gelir.Bu birkaç günlük bekleme sırasında İlker Sarper çevre ile ilişkilerini hayli geliştirip çok sevdiği sigaralı,çaylı kahveli koyu muhabbetlere dalmıştır..Muhabbet genellikle kendisine sorulan havacılıkla ilgili sorular çevresinde dolanıp durmaktadır. O günkü gazeteler bu olaydan bahsetmektedir.
Ankara’dan gelen onarım ekibi yanlarında gerekli bütün yedek parça ,akü,yağ,130 oktanlık benzin ve tamir takımlarını da getirmiştir. Uçağın Samsun hava alanına taşınmaması,olay yerinde onarılıp yine oradan uçarak ayrılması kararı alınır.Uçak çekilerek daha sağlam bir yere alınır ve sıkı bir çalışma başlar.Çevrenin ve jandarmanın yardımıyla iki üç gün süren onarım çalışmaları sonucunda tatlı su ile yıkanmış eski motor çalışır hale getirilir. Elektrik donanımı ve diğer mekanik aksamlar da kontrolden geçirilir. Bazı parçalar değiştirilir. Yağ değişmiştir ve yakıt depoları temizlenip yanlarında getirdikleri yakıt konur. Deniz kenarında asfaltın yanında çalışmalar sonucunda yerde motor çalıştırılır. Motor çalışmalara olumlu cevap vermiş ve faal hale gelmiştir. Birtakım testler uygulanır.
Uçağın oradan havalanabileceğine iyice emin olurlar.
Ünye çıkışı Samsun bir gidiş bir gelişli düz olan karayolunun kalkış için yeterli olabilecek düz 700 metresi jandarma ve polis tarafından kısa bir süre kara trafiğine kapatılır.Hava trafiğine açılır ve hiçbir karayoluna nasip olmayacak şekilde kalkış için pist olarak kullanılır.Rüzgar pist boyunca,tam önden, havacılık tabiri ile ‘yataktan’ esmektedir.Yan rüzgar olmaması kalkışta uçağa büyük kolaylık sağlayacaktır.Uçak kalkışta fazla koşturmadan tekerleklerini yerden erken keser.Pilot Sindel Alman yapımı ‘Sıat Flamıngo’ marka uçak ile karayolundan havalanır ve Samsun hava alanına iner. Arkadaşı İlker Sarper’in Ankara’dan havada başlayan yolculuğu denizde kısa bir yüzmeden sonra karadan devam ederek Samsun’da son bulur.Samsun’da aynı uçağa biner ve yine beraber Ankara Etimesgut’ta bulunan Türk kuşu tesislerine inerler.İçlerinde Ünye’lilerin hediye ettikleri yeni iç çamaşırları vardır.Ünye’liler bu olay süresince onlarla ilgilenmiş,ve evlerinde misafir etmişlerdir.
Bu olaydan sonra İki pilot bu olaya neyin sebep olduğunu düşündüler. Ünye eski çimento fabrikası önündeki denize motor durması neticesi mecburi inişlerine en son Trabzon’dan aldıkları yakıtın sebep olabileceği yorumunu yaptılar. Çünkü aynı gün Trabzon askeri hava alanından yakıt alan iki uçak daha havada aynı sıkıntıyı yaşamıştır.
Daha sonraları bu uçakta uçan Türk Hava Kurumu’nun diğer pilotları ve bakımını yapan teknisyenleri,uçağın değişik yerlerinde Karadeniz’in kum tanecikleriyle devamlı karşılaştılar.Hatta aynı uçak birkaç ay sonra Balıkesir üstelerinde yine tekleme yapmış ama herhangi bir sorun olmadan Balıkesir’e normal iniş yapmıştır. Kuvvetli hava tazyiki ile yakıt boruları temizlenmiş ve tekrar göreve hazır hale gelmiştir.Ertesi gün bakım görmüş motorla Bandıma’dan kuzeye,Marmara Denizi üzerinde ,Tekirdag sahillerine yaklaşırken motor,yine teklemeye başlar.İki pilot yakında bulunan askeri birliğinin eğitim sahasına takatsiz kalan ,tekleyen motorla güç bela ulaşıp mecburi iniş yapar.
Pilotlardan biri yine İlker Sarper’dir.Diğer pilot ise Bahattin Türker’dir.Artık bu uçağın uçuşunu kesip,iyice sökülüp ağır bir bakıma girmesi gerektiği kararı alınır.İki pilot Ankara’dan gelen diğer uçakla Trakya bölgesindeki il ve ilçeler üzerine THK broşürü atma çalışmalarına devam ederler..
Aynı pilotun,aynı uçakla, aynı sebepten iki defa acil durumda iniş yapması ve yaralanmadan uçağı terketmesi havacılık tarihinde çok nadir rastlanan bir olaydır…
Sadık Sindel namı diger ‘Sadık Hoca ‘ve İlker Sarper namı diger ‘Sakar İlker’ Ünye’deki olayda her ikisi de denize hayatlarında ilk ve son defa uçuş tulumları,iç çamaşırları ve çorapları ve ayakkabıları ile girdiler. Sadık Sindel’e ‘hoca’ lakabı,Türkiye’de yüzlerce pilota hocalık yaptıgı içindir. Konuşurken talebeleri ona ağız dolusu ‘hocam’ diye hitap ederler.. İlker Sarper’in arkadaşları tarafından takılan lakabı ise bir pilotun uçuş hayatında rastlayabileceği bütün aksaklıkların bir çoğu başından geçtiği içindir. Yani yatılı okullarda ve mesleklerde takılan lakaplar,genellikle cereyan etmiş olaylar neticesinde veya uzun yılların gözlemlenmesi neticesinde takılır ve genellikle doğrudur. Onunla uçuş yapan arkadaşları,beraber görev aldıkları bütün uçuşlarının ön brifinglerinde ‘ inşallah bu uçuşumuzda bir sakarlık olmaz ‘diye İlker Sarper’e devamlı takılırlar. Böylece havacılık camiasında ‘sakar’ derseniz,kimi ima ettiğiniz hemen anlaşılır.Ve onun olaylarından bir tanesine yakından şahit olan birisi muhakkak o ortamda vardır.Hemen kulaklarını çınlatarak Onunla geçirdiği bir hikayesini anlatırlar.Uzun yıllar Türk kuşu Uçuş Okulu Müdürlüğü yapan İlker Sarper’in böyle en az on tane olayı vardır.Halen öğretmen pilot olarak uçmaktadır. Balıkesir’de motorun teklemesinden sonra Bandırma-Tekirdağ arası Marmara Denizi üzerinde arızalı uçakla kendisinin ve arkadaşının ısrarla uçmaya çalışmaları ve hayatlarını tehlikeye atmalarının sebebini 35 yıl sonra sordum. ‘Görevimizi çok seviyoruz,az imkanla,az personelle çok görevin altından kalkmak mecburiyetindeyiz’ dediler.Yıllar sonra benzeri uçaklarla uçan pilotlara, ’emniyet tedbirlerini zorlayarak; bu gün de aynı şeyi yapar mısınız’ diye sorduğumda kesinlikle hayır diye cevap verdiler.Bazı mesleklerde şövalye ruhunu araştırmaya kalktığımda karşılaştığım birinci unsurun had safhada memleket sevgisi’ olduğunu gördüm.Bu ve buna benzer olaylarda, Pilotların çoğunun,çoğunlukla gençliklerinde, hayatları pahasına aldıkları birçok rizikolar olmuştur .Bu gibi konularda havacıların bu kadar yüksek riziko almalarının mantıksal açıklamasını yapmakta zorlanıyorum.Bu aşırı özverili davranış ve sebeplerini incelemek,havacılık mesleği uzmanlarının ve psikologların ilgi alanına girer diye düşünüyorum..
Bülent KILIÇTEPE
3 replies on “KARADENİZ’E MECBURİ İNİŞ”
Yazinizi heyecanla bir solukta okudum,bu olayla hayatimda ayrintisi ile bilmedigim bir bolumu hikayenizle yerine koymuş oldum.Emeginiz icin Teşekkürler.
Bulent Kilictepe; Bahattin Ulker degil, Bahattin Turker.
Çok güzel anlatılmış,adeta yaşadım.Teşekkürler..